DÜNYA VİRÜSTEN KÜÇÜK MÜDÜR?

-Abdullah Güneş


Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve 3 ay gibi kısa bir sürede dünyaya yayılarak sosyal hayatı felç eden koronavirüs, gezegenimizde periyodik olarak baş gösteren salgın hastalıkların en güncel sürümü olarak maalesef ki karşımızda. Hani şu okulları sekteye uğratan, koskoca delikanlıları eve hapsedip, nice koçyiğitlere gündüz kuşağı programlarını izleten arkadaştan bahsediyorum.

Koronavirüsün ortaya çıkmış olması ile ilgili pek çok teori mevcut. Kimileri bu virüsün politik olarak bazı devletlerce bilinçli olarak etrafa salındığını, kimileri yarasa çorbasıyla insanlara geçtiğini söylüyor. Çalışmaların halen tamamlanmadığını ve dolayısıyla hiçbir şeyin netlik kazanmadığını göz önüne alırsak, yukarıda da dediğimiz gibi bunlar şimdilik sadece birer teori. Ama bir gerçek var ki, oda bu virüsün şu günlerde dünyanın bir numaralı gündem maddesi olması.

Çok kolay yayılabilmesi ile ünlenen bu virüs, daha çok devamlı rahatsızlıkları olan ve ileri yaştaki kişileri etkiliyor. Genç yaştaki bireylerde ise çok ağır seyretmemekle birlikte onları daha çok birer araç olarak kullanıyor. Yani öldürücü etki gösterebileceği insanlara gençler üzerinden ulaşıyor. Hâl böyleyken alınabilecek en iyi önlem ise yaş fark etmeksizin sosyal hareketlerimizi olabildiğince minimize etmek. Bunun yanında sağlık bakanlığının açıkladığı diğer önlemlere uymak. Çünkü bu önlemlere riayet ettiğimiz ölçüde virüsten korunup, güvende olabileceğiz.

Virüsün Çıkış Noktası: Çin

1,5 milyara yaklaşan nüfusu ile dünyanın en kalabalık ülkesi konumunda olan Çin, şu günlerde başımıza bela olan koronavirüsün çıkış noktası olmasıyla dünya gündeminde. Salgının Çin'de patlak vermesine şaşırmamak gerek çünkü daha önce de veba başta olmak üzere birçok salgın dünyaya Çin’den yayılmıştı.

Peki, Çin hakkında saydıklarımız tesadüften mi ibaret, yoksa bunun altında yatan başka sebepler var mı? Bu durum araştırmacıların da dikkatini çekmiş olacak ki, çalışmalarını bu alana yoğunlaştırdılar. İlk adımda gördükleri ise olanların pek de rastlantı olmadığıydı. Özellikle 1958-1961 yılları arası yaşanan Çin kıtlığından sonra hükümet, halkın gıda ihtiyacını endüstriyel olarak karşılayamayacağını fark edip, vahşi hayvanları protein kaynağı olarak kullanma fikrini devlet politikası haline getirmiş. Bu sayede ülkede yabani hayvan pazarları yaygınlaşmış. Bunlarla paralel olarak Çin özelinde dünya için genelleme yapacak olursak; hayvanların bir bakıma kavanozlara hapsedildiği hayvanat bahçelerinin yaygınlaşması da yarasa dâhil olmak üzere dünyayı paylaştığımız dostlarımız hayvanları, bizim hayatımıza dâhil ettiği gibi onların da biyoritmlerinin bozulmasına neden oldu. Bunlar ve benzeri nedenlerle salgınların merkezinin Çin olmasının tesadüfî olmadığı fikri araştırma ve gözlemlerle sabitlendi.

Virüsün Yarasalarla İlişkisi

Bilinen binden fazla türü olan yarasaları, biz daha çok baş aşağı durmaları, görme yetilerinin çok düşük olması ve buna karşın kulaklarının çok iyi duyması ile tanıyoruz. Ancak bu küçük dostlarımızın pek bilinmeyen birkaç karanlık yönü de bulunuyor.

Bunlardan en önemlisi, bu canlıların virüsler gibi mikroorganizmaları kendi bünyelerinde taşıyabiliyor olması. Bağışıklıklarının kuvvetli olması nedeniyle onlar için büyük bir sorun teşkil etmeyen bu durum, herhangi bir etken tarafından rahatsız edilmesiyle dışarısı için büyük tehlikelere dönüşebiliyor. Çünkü rahatsız edildiğinde kendini savunma amacıyla bu mikroorganizmaları serbest bırakıyor. Daha net bir ifadeyle bu arkadaşımız vücudunda biyolojik silah taşıyor. İnsan elinin onların yuvasının içine kadar ulaştığını düşünecek olursak bu durumun onların suçu olmadığını da görebiliriz.

Yine de biz seni Batman olarak sevmiştik, olmasaydı sonumuz böyle:)