ŞAİRLERİN SULTANI: NECİP FAZIL KISAKÜREK

-Furkan Can Solmaz


Şiir ve şair denilince akla ilk gelen isimlerden biri olan Necip Fazıl Kısakürek, 26 mayıs 1904’te Kahramanmaraşlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası Abdulbaki Fazıl Bey ve annesi Mediha Hanım, ilerleyen nesillerin önderi olacak bu yiğide Ahmet Necip adını verirler.

Ahmet Necip, dedesi Mehmet Hilmi Bey’in İstanbul’daki Çemberlitaş Konağında doğmuş ve çocukluğunun bir kısmını burada geçirmiştir. Henüz 4-5 yaşlarındayken dedesi sayesinde okumayı öğrenmiş, babaannesi sayesinde de tutkulu bir okuyucu olmuştur.

Ahmet Necip, bazen ailevi nedenlerden bazen de kendi yaramazlıklarından kaynaklı olarak sürekli okul değiştirmiştir. Bu okul değişikliği süreci -5 yaşındaki kız kardeşi Sema’nın vefatı ve annesinin verem hastalığına yakalanması üzerine- taşındıkları Heybeliada'da Numune Mektebine kaydolup, buradan mezun olmasıyla son bulur. Bu süreçte Ahmet Necip annesini ziyaret etmek için hastaneye gitmiştir. Annesi beyaz çarşaf içinde yatarken, yanında siyah kaplı, küçük, eski bir defter bulunmaktadır. O defter annesi ile aynı odayı paylaşan genç bir kızın şiir defteridir. Mediha Hanım Ahmet Necip’e bakıp: “Senin şair olmanı ne kadar isterdim!” deyince, Ahmet Necip’in içi sızlar ve annesinin bu isteğini kendisine bir hedef olarak belirler, artık bir şair olabilmek için çalışacaktır.

Ahmet Necip, 1916 yılında Mekteb-i Fünun-u Bahriye-i Şahane (Deniz Harp Okulu)’de öğrenime başlar. Burada Yahya Kemal Beyatlı ve Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi tanınmış birkaç yazar da görev yapmaktadır. Bu kendisi için bulunmaz bir fırsattır. Buradaki eğitim sürecinde Ahmet Necip'in şiire olan ilgisi daha da artmıştır. Ayrıca yazarlık ile ilgilenmeye başlayınca tek nüsha, elle yazılmış “Nihal” isimli haftalık dergi çıkarmaya başlamıştır. Bu süreçte önemli bir karar alarak “Ahmet Necip” olan ismini “Necip Fazıl” olarak değiştirir.

Necip Fazıl, Deniz Harp Okulunda eğitimine devam ederken 1918 yılında İstanbul’un işgalinden dolayı annesi ile birlikte Erzurum’daki dayısının yanına gider. Burada da kendi gelişimini aksatmadan devam ettirmeye çalışmaktadır. Bir yandan da babası ile mektuplaşıyordur. 29 Kasım 1921’de bir haber gelir. Babası Abdulbaki Fazıl Bey hastalığından dolayı vefat etmiştir. Necip Fazıl babasının ölümünden etkilenmiş ve bir süre içine kapanmıştır.

Necip Fazıl, yas süreci bittikten sonra İstanbul Darülfünun Edebiyat fakültesinde felsefe bölümüne kaydolur. Burada Ahmet Hâşim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi ünlü edebiyatçılar ile tanışır. 1923’te öğrenimini sürdürürken Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkarmış olduğu dergide ilk şiirlerini yayımlatır. 1924’de girdiği bir sınavı kazanınca devlet bursu ile Paris Sarbonne Üniversitesi gitmeye de hak kazanır. Burada da ünlü filozof Henri Bergson ile tanışır. Ancak Paris’te öğrenimi yarıda bırakarak İstanbul’a geri döner. İstanbul’a dönüşünden sonra çok geçmeden kalemini mısralara dizdiği Örümcek Ağı adlı şiir kitabını bastırır. O zamanlar yeni bir meslek olan bankacılık alanında çalışmaya başlar. İlk önce Flerenk Bahr-i Sefid Bankası sonra da Osmanlı Bankasının bazı şubelerinde çalışır. 1928 yılında bankacılık mesleğine devam ederken, ikinci şiir kitabı olan “Kaldırımlar”ı yayımlar. 1929’da İş Bankası Ankara şubesinde umum muhasebe şefi olarak çalışmaya başlar. Burada 9 yıla aşkın çalışmış ve müfettişliğe kadar yükselmiştir.

Necip Fazıl meslek hayatına devam ederken hiçbir zaman kalemini elinden bırakmaz. 1932 yılında üçüncü şiir kitabı “Ben ve Ötesi”ni yayımlar. Bir önceki kitabı Kaldırımlar zaten şiir sevenlerin büyük ilgisini toplayarak tanınmasını sağlamış ve kaleminin kalitesini göstermiştir. Yeni şiir kitabı da kendisinin daha fazla tanınmasına ve şairliğinin ün kazanmasını vesile olur. 1934 yılında bazı dergilere vermiş olduğu hikâyeleri bir araya toplayarak “Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil” adındaki kitabını yayımlar. Bu yıl Necip Fazıl için bir dönüm noktası niteliğindedir. Çünkü Abdülhâkim Arvasi ile tanışmış ve hayatı değişmiştir. Bu tarihten itibaren eserlerinde tasavvufi düşüncenin izleri görülmeye başlanır. Artık sadece şair olarak değil, ülkemiz gençliğinin geleceğine ışık tutacak öncü bir şahsiyet olma yolunda kendini geliştirerek ilerleyecektir.

1935 yılında “Tohum” adlı tiyatro oyunu yazar. Bu tiyatro Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul şehir tiyatrolarında oynanır. Tiyatro halkın ilgisini çekmese de sanat camiasından büyük ilgi görür. 1936 yılında büyük miktarda İş Bankası tarafından finanse edilen “Ağaç” adında bir dergi çıkarır. Derginin ilk 6 sayısı Ankara’da çıkar. Sonrasında İstanbul’a taşınan Necip Fazıl, derginin gelecek sayılarını burada çıkarmaya devam eder. Derginin yeni sayılarında ünlü yazar ve şairlerin mısraları da yayımlanır ama 17. sayıdan sonra derginin devamı gelmez. Kalemi elinden bırakmayan Necip Fazıl, 1937 yılında yazdığı “Bir Adam Yaratmak” adlı piyes yine Muhsin Ertuğrul tarafından oynanır. Bu piyes oldukça ilgi görmüştür. 1938 yılında Ulus gazetesi yeni bir milli marş yazılması için yarışma açar ve Necip Fazıl'a teklif gönderilir. Necip Fazıl teklifi kabul eder ama yarışmadan vazgeçilmesini ister. İsteği kabul gören Necip Fazıl, “Büyük Doğu Marşı” şiirini yazar. “Büyük Doğu” ismi, Necip Fazıl’ın daha sonra çıkaracağı derginin de adı olur. Necip Fazıl, yine aynı yıl bankacılıktan ayrılıp, gazetecilik yapmaya başlar. Bir süre sonra gazetecilikten de ayrılıp sırasıyla Güzel Sanatlar Akademisi, Robert Koleji, Fransız Okulunda son olarak da Devlet Konservatuarında dil ve tarih öğretmeni olarak çalışır. Bu süreçte, 1934’de yaşadığı  buhranlı zamanlarını anlatan “Çile” adlı şiirini yayımlar.

1941 yılında artık evlenme vaktinin geldiğini anlayan Necip Fazıl, Fatma Neslihan Balaban ile evlenir ve 5 tane evlatları olur. 1942 yılında 45 günlüğüne yeniden askerlik yapmak için Erzurum’a gider. Burada yazmış olduğu siyasi yazı yüzünden mahkûm olur ve ilk hapis cezasını alarak Sultan Ahmet cezaevinde yatar. Eylül 1943’de memuriyetinden istifa eden Necip Fazıl, Büyük Doğu dergisini kurarak, ilk sayısını yayımlar. Bu dergi dönemin tek İslamcı dergisidir ve Necip Fazıl bu sebeple dönemin siyasetçileri yüzünden onlarca kez yargılanıp, hapis yatar. Hatta 1944’de bakanlar kurulu tarafından alınan kararla dergi kapatılır. Necip Fazıl ikince defa Eğirdir’e askerliğe sürgün edilir ama vazgeçemez 2 Kasım 1945’te dergiyi tekrar açarak yayın hayatına ettirir. 1947’de bir yazısından dolayı tekrar kapatılır ama Necip Fazıl aynı yıl tekrar açıp devam eder. Bu kapanma döneminde “Sır” adlı piyesi yüzüne mahkemeye çıkarılmış ama herhangi bir ceza almamıştır. 6 Haziran 1947’de dergide yayımlanan Rıza Tevfik’e ait bir şiir nedeniyle Necip Fazıl ve dergi sahibi görünen eşi Neslihan Hanım 1 ay 3 gün tutuklu kaldıktan sonra beraat ederler.

Necip Fazıl, Haziran 1949’da Büyük Doğu Cemiyeti kurar. İlk şubesini 1950’de Kayseri’de açar. Kayseri dönüşünde yine eşi ile birlikte bir yazısından dolayı hapse girer ama siyasi hükümetin değişmesiyle aftan yararlanarak hapisten çıkarlar. Necip Fazıl, hız kesmeden 8. Şubeyi de açarak çalışmalarını devam ettirir. Birçok şehirde konferanslar verir, kitaplarını ve eserlerini tanıtır. 1973 yılında Hac yolunu tutar. Aynı yıl, oğlu Mehmet babasının izinden giderek, Büyük Doğu yayınevini açar. Geçmiş zamanlarda yazmış olduğu “Esselam” adındaki manzume eserinden başlayarak yayımlar. 

23 Kasım 1975’te Milli Türk Talebe Birliği tarafından mücadelesinin 40. yılı münasebetiyle jübile tertiplenir. 1978 yılında çeşitli zorluklarla da olsa 35 yıldan fazla yayın hayatına devam ettirdiği Büyük Doğu dergisinin son sayısını “Son Devre Büyük Doğu Dergisi” adıyla yayımlar.

Ömrünün sonlarına doğru değeri daha da iyi anlaşılmaya başlayan Necip Fazıl'a, Türk Edebiyatı Vakfınca 1980'de “Sultanu'ş Şuara” (Şairler Sultanı) unvanı verilir ve Baki'den sonra, bu unvana sahip ikinci şair olarak tarihe geçer. Aynı yıl Kültür Bakanı tarafından “Büyük Kültür Armağanı” verilir. 1982 yılında yayınlamış olduğu “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu” adlı eseri sayesinde “Yılın Fikir Ve Sanat Adamı” seçilmiştir.

Yaşamı boyunca çok sayıda önemli esere imza atan, fikirleri ve eserleriyle Türk düşünce dünyasında derin izler bırakan Necip Fazıl Kısakürek, 25 Mayıs 1983’te vefat eder. 26 Mayıs’ta doğduğu için 26 Mayıs’ta Eyüp Sultan mezarlığında toprağa verilir.



Yorumlar

  1. Kahramanmaraş denilince şairlerinden Necip Fazıl KISAKÜREK de aklımıza geliyor.
    Somurtuş ki bıçak nara ki tokat
    Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
    Yalnız seccademin yönünde şefkat
    Beni kimsecikler okşamaz madem
    Öp beni alnımdan sen öp seccadem.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder