TARİHTAR

-Mehmet Ali Tuğrul


Zihnimizde yer alan kavramlar somut ve soyut olmak üzere ikiye ayrılır. Somut kavram beş
duyu organımızdan birkaçı ile hissedebildiklerimiz, soyut kavram ise bu durumun zıttı olarak
tanımlanır. Tarih ise maddi olarak hissedebildiğimiz bir kavram değildir ve tâbidir ki soyut
olarak nitelendirilir. Ama tarih bugüne ve geleceğe olan etkileri münasebetiyle pek çok somut
kavramdan daha somuttur.

Tarih Nedir?

Tarih; Hz. Âdem (a.s.) ile yeryüzünde başlayan insanoğlu faaliyetlerini inceleyen, açıklayan
bir bilim dalı; lise öğrencilerinin gördüğü bir ders ve kimilerinin de övündüğü ya da duygu
istismarı yaptığı halde hiç ders almadığı bir kavramdır. Bu bir tanım mıdır? Bana özgü bir
açıklama mıdır? Hayır! Çünkü feraset ve hidayet sahibi kimselerin gördüklerinin bendeniz
tarafından klavyeye dökülmüş halini “benim” ifadesi ile kısıtlamam etik değildir.

Geçmiş Bizi Geleceğe Davet Ediyor!

Tarihin tanımını yaptık ama tarihin bir görevi vardır. Bu görevini yerine getirmek tabiri caizse
tarihe farzdır. Peki görev nedir?

Tarihten ders almak öyle kolay bir iş değildir. Tarih, geçmişin oluşturduğu gelecektir. Havalı
havalı laflar bir yana dursun biz tezimizi açalım. Tarihî dokümanların içerdiği birçok olayın
günümüzde yaşanan olaylar ile bağlantılı olduğunu ve bu olayların sonunda nasıl nihayete
ereceği hakkında yorum yaparken kimi zaman başvurduğumuz alanın tarih olduğunu
bilmekteyiz. Bu durumun bilincinde olmanın yanı sıra bu bilinçle hareket etmek de oldukça
mühim bir iştir. Yüce Allah’tan duamız bizleri bir işe koyulurken bu bilinçle hareket ettirmesi
yönündedir. Aynı zamanda tarihimizle övünmenin ömrümüzde bir seneyi kapladığını
varsayarsak bilinmelidir ki bu rakam tarihten ilham alınarak yaptığımız işler için en az on kat
daha fazla olmalıdır.

Ebu Kâmil Şü’ca, Avrupa’ya matematiği öğretmiştir. “Biz de mi öğretelim?” diye soracak
olursanız cevap hepinizin malumudur. Kastımız öğretmeniz değil bir yılın belli bir kısmında
bununla övünüp 10 yılın bir kısmında da çalışmalar yapmanızdır. Dikkatinizi çekme zaruriyeti
hissettiğim nokta, “bir kısım” ifadesidir. Çünkü bizim tarihimiz, ki bu Türk-İslam tarihidir, tek
bir şeyle övünülecek kadar sığ değildir ve dolayısıyla sadece bunla yetinmek yapılması mazur
görülebilecek bir hata değildir. Ebu Kâmil Şü’ca’nın bu çalışmasından yola çıkarak faaliyette
bulunanlar geçmişin bizi çağırdığı bilincini özümsemiş kıymetli insanlardır. Tıpkı Hezarfen’den
ilham alıp gökyüzünün kartallarını üretenler gibi.

Tarihten Gelen İhtar

Tarihimiz şeref konusunda tartışmaya açılamayacak kadar şerefli bir tarihtir. Tarihten öte
gelen bu şeref bugün ve yarın da korunmalı ve kimliğimizde yaşanmalıdır. Bu şeref insanı
kendi halinde bırakmayacak kadar kuvvetlidir. Hiçbir kişi, zümre kendi çıkarlarından veyahut
hidayetsizliğinden kaynaklı bu şerefe erişememişlerin kapısında köle edemez. Tarih bize
ihtar veriyor ve diyor ki: “Ey Allah’ın kulu; şanlı ve şerefli tarihinin verdiği gücü ucu bucağı
şerden oluşan yollardan hakiki olanına dön. Sen tarihin en şerefli milletisin, attığın adımda
Allah’tan başka kimseden medet umma. Yolun uzun yolun çetin. Unutma ki yükseklerde yer
tutanlar engindekiler kadar emniyette değildir. Sen şerefli bir millet olmandan ötürü
yüksektesin, sana oyun kuranlara soyunun neler yaptığını hatırla. Kendine gel ve çık yola.”.
Ey kişi oğlu bu yazılanlar tarihin kulağıma fısıldadıklarıdır. Bu fısıldama sen sen oluncaya dek
sürecek bir ezgidir. Sen ki bu ezgiyi dilden dile ulaştırmakla mükellef birisin. Sen bir fatihsin
ve unutma ki fatihler bir olur, haykırışları şanlı bir tarih olur. Tarihin kaderin olması duasıyla.
Allah’ın selamı üzerine olsun.

Hoşça kalın, dostça kalın.

Yorumlar