ASHABI SUFFA’NIN AŞK’A DOĞRU YOLCULUĞU

 -Merve Kurul




Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye okumak için gelen 96 üniversite öğrencisi ile birlikte çıktığımız kutsal
yolculuğa yakından tanıklık etmek isteyenler için, yazalım.

Aklımızın erdiği günden beri hayalini kurduğumuz şehre doğru…

Hacc’dan dönen teyzelerimizin ağlayarak anlattığı Beytullah’a doğru yolculuğumuz yeni başlamıştı.
Henüz havalimanında iken yaşlı amcaları ihramlı gördüğümüz anda o maneviyatı iliklerimize kadar
hissetmiştik. Kutsal topraklara daha varmamıştık ama sanki oradaymış gibiydik.

Vakt-i yolculuk

Niyetlerimizi aldık, heyecan içerisinde uçağın bizi « En Güzel Siyaha » ulaştırmasını arzuluyorduk. Ve
nihayet uçak yolculuğumuz bitti, kutsal topraklara ayak bastık.

‘Lebbeyk Allahümme Lebbeyk ! Buyur Allah’ım buyur, ben emrine boyun eğdim ve hep emrin için
hazırım. Senin hiç bir ortağın yok’ nidaları eşliğinde Mescid-i Harama girdik. Başlar eğik halde
yürüyoruz; çünkü Kâbe’yi ilk gördüğümüzde yaptığımız duanın kabul olacağı rivayet edilir.

Vakt-i huzur

İşte geldik huzuruna Ya Rab! Başlarımızı kaldırdık, dillerimiz tutuldu, gözlerimizde yaşlar, kalp atışlarımız hızlandı, hepimiz o an içimizdeki huzur sesinde kaybolduk. Yol boyu aklımızda ve zikrimizde olan dualarımızı değil hatırlamak, adeta hiç olduk, kendimizi unuttuk ve Allah’a teslim olduk. Suskunluk içerisinde Umre vazifemizi eda ettik o ilk gece..

Birçok umrecinin/hacının bilmediği veyahut aksattığı bir husus var: Kâbe’ye bakarak namaz kılmak. Bu öyle anlatılır bir duygu olmasa da, bizlere namazımızı kıymetlendiren Allah’a hamdolsun. Günlük hayatın sıkıntıları arasında yük gibi gördüğümüz, araya sıkıştırılmış farz namazları nerede, kendini kuş gibi hafif hissettiren Kâbe’yi izleyerek namaz kılmak nerede.

Kabe’de geçirdiğimiz süre boyunca bir sonraki namaz vaktini sabırsızlıkla bekledik. Bu durum, birçoğumuzun hayatında bir ilkti. Safa ile Merve arasında Sa’y ederken ayaklarımızda yorgunluk hissettiğimiz an, Hz. Hacer validemizin İsmail’i için su arayışı geldi aklımıza; adımlarımızı hızlandırdık. Teheccüd vaktinin serinliğinde, peşimizde kovalayanımız olmaksızın büyük meşakkatlerle çıktığımız Nur Dağında, aklımızda yalnızca Peygamger Efendimizin (sav) Mekke halkının çirkinliklerinden sıyrılarak itikâfa çekilmesi ve Alâk suresinin ilk ayetlerinin yeryüzüne inişi vardı. Mescid-i Haram’da yürürken; ashabı kıramın o sokaklarda ilim öğrenmek için Dar’ul Erkama doğru yürüdüğünü hayal edip 1400 yıl öncesine dönmek istedik…

Vakt-i hüzün

On gün boyunca gözlerimizi alamadığımız Kâbe’ye son bakış ve veda vakti gelmişti. Veyahut bir başlangıç. Aslında bizler ayrılmak için değil, en kısa zamanda buluşma arzusuyla gidiyorduk bu diyardan.

Kısa bir yolculuk sonrasında gül kokulu Medine’ye vardık. Ya Rasulallah selam getirdik sana Ümmetinden! Kalplerimiz yerinden fırlayacaktı adeta. Rasul’ün ve ashabının geçtiği yollardan geçiyorduk. Mescid-i Nebevi’deydik ve hemen o gece Rasul’ün karşısına çıkacaktık…

Vakt-i ayrılık

Çıktığımız umre yolculuğunun, kutsal topraklarda soluduğumuz manevi havanın ve yaşadığımız heyecanın artık sonuna gelmiştik, tekrar ülkemize dönecektik. Heybemizde duyguların tarif edemeyeceği eşsiz bir yolculuk vardı. Telaş ve zulüm topraklarından sıyrılıp huzur ve selâmet diyarlarına doğru çıktığımız bir yolculuk...

Dünyanın dört bir yanından o kutsal topraklara ibadet etmeye gelen insanlarla ‘hiç’ olmaya talip olan tüm kardeşlerimizin ilk fırsatta oraya gitmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. 

Allah’a emanet olun.

Yorumlar