TİMUR

 -Abdullah Güneş 


Konumuz tarih ve başlığımız "Tartışma Konusu Olanlar" ise aklımıza ilk gelecek isimlerden birisi Timur'dur. Zalim, barbar bir istilacı mı yoksa fetihçi bir komutan mı olduğu konusunda hiçbir zaman net bir kanıya varılamamıştır.

Her zamanki gibi bu yazımda da asıl gayem herhangi bir sonuca varmak değil, Timur'un ihtilafa neden olan yanlarını ortaya dökerek okurlarımıza bu konuyu açıklayabilmektir.

Doğumu ve Gençlik Yılları

Semerkant’ın güneyindeki Keş şehrinde 9 Nisan 1336 Salı günü bir bebek dünyaya geldi. İlerleyen yıllarda elde edeceği güç ile tarihin en korkulan hükümdarlarından biri olacak olan bu bebek, Timur’dan başkası değildi. 

Timur, dünyaya geldiğinde avucunda pıhtılaşmış kan vardı. Bu durum onun ilerde çok kan dökeceğine yorumlanmıştı.

Çocukluk yıllarından itibaren aksiyonu hayatının merkezine yerleştiren Timur, arkadaşlarıyla kurduğu çetesiyle koyun hırsızlığı gibi suçlara karışmıştır. Hatta bu sıralarda aldığı ok yarası yüzünden hayatının geri kalan kısmında yürürken sıkıntı çekmiş, düşmanları ona alaycı bir ifadeyle Topal Timur anlamına gelen Timurlenk lakabını takmışlardır.

Timur’un ayağındaki problem konusunda ünlü şairlerimizden Abdülhak Hamit Tarhan şöyle söylemiştir: "Onun aksaklığı yolunda aksayışı değil, başarıya giden yolda çektiği çilenin yadigarıdır."

Timur gençlik çağlarından Cengiz Han’ın soyundan gelen Kazan Han’ın kızı ile evlenerek soylu bir mevkiye kavuşmuş, Cengiz Han’ın damadı anlamına gelen Küregen lakabını almıştır. Cengiz Han ile akrabalığa büyük önem vermiş onun soyundan gelen birisini her zaman yanında tutmuştur. Kendisi ise Cengiz Han’ın soyundan olmadığı için Han unvanını değil, Emir unvanını kullanmıştır.

Kişilik Özellikleri

Timur çocukluk yıllarından da belli olacağı üzere mücadeleci, hırslı ve lider karakterli bir kişiliğe sahipti. Bunların yanı sıra çok büyük stratejik bir dehaydı. Savaşlara başlamadan, yaptığı hamleler ile hep bir adım önde olmayı başarıyordu.

Timur, Cengiz Han’ın Bozkır Yasalarına sıkı sıkıya bağlı kalmış, yaptığı her icraatı yasalara uygun halde yerine getirmiştir. Fethettiği toprakları elde tutmak için adalete dayanmış, cezalandırırken son derece gaddar; mükafatlandırırken ise bir o kadar cömert davranmıştır.

Cengiz Han ve Büyük İskender’de olan dünyaya hükmetme anlayışı Timur'da da vardır. Bu isteğini şu sözlerinde açıkça ifade etmektedir: "Nasıl ki gökte bir Allah varsa yeryüzünde de onu idare edecek bir sultan olmalıdır. Zaten dünya iki hükümdarın isteklerine yanıt veremeyecek kadar küçük."

Seferler ve Ankara Savaşı

Timur yönetimi aldıktan sonra ilk olarak birliği sağlamak amacıyla çevre bölgelere seferler düzenlemekteydi ki Timur hakkındaki tartışmalardan birisi burada karşımıza çıkar.

Timur’un bulunduğu coğrafyadaki Altınorda Devleti Rusları baskı altında tutuyor ve onların gelişimine engel oluyordu. Fakat Timur’un seferde olmasını fırsat bilerek Altınorda Devleti’nin Semerkant’a kadar yaklaşan bir akın başlatması üzerine Timur dönmüş ve Altınorda’yı meydan savaşında yenerek yıkılmasına, bunun neticesinde Rusların knezlikten kurtulup çarlığa dönüşmesine neden olmuştur. Rus belası özellikle Türk Devletlerinin tarihlerinde her zaman büyük sorunlar teşkil etmiştir. Timur’un Altınorda’yı yenmesinin bu belayı bir bakıma Türk Devletlerinin başına musallat ettiğini savunanlar ona karşı cephe alırken, savaştan başka çıkar yolunun olmamasından sebep bu durumun yaşandığını düşünenler onun yanında yer almıştır.

Timur’un düzenlendiği seferler arasında önemli yere sahip olanlardan birisi de Hindistan seferidir. Timur Hindistan üzerine yoğunlaştırdığı seferlerinde 20 savaşa girip hepsini kazanarak tarihe geçmiş, ayrıca buradaki misyoner faaliyetlerine son vererek tarihler boyu burada Hristiyanlığın yayılmasına engel olmuştur.

Bu sıralarda Osmanlı tahtında oturan Yıldırım Bayezid ise art arda zaferler kazanıyor ve asıl hedef olan İstanbul için hazırlıklar yapıyordu. Kısacası Timur Doğudaki devletleri birer birer dize getirirken Yıldırım aynı şeyi batıda yapıyordu. Egemenlik hırsı eninde sonunda bu iki devi karşı karşıya getirecekti.

Asıl hedefi Çin olan ve adımlarını bu doğrultuda atan Timur, batıdan gelebilecek bir Osmanlı tehlikesini göze alamıyordu. Bunun için Yıldırım’a kendisine tabii olmasını söylemiş fakat Bayezid Han bunu kabul etmemiştir. Bu tersleşme yetmezmiş gibi Timur’dan kaçan Kara Yusuf ve Ahmet Celayir’in Osmanlı’ya sığınması iki taraf arasındaki gerginliği iyice artırmıştır.

Bu sıralarda iki komutan arasında gidip gelen mektuplar arşivlerimizde önemli bir yer tutmaktadır. Mektuplarda Timur daha ılımlı ve uzlaşmacı tarafken Yıldırım ise ona nazaran daha sert ve hırçın taraftır.

Aradan geçen belli sürenin ardından artık durum kesinleşmiş, tarih ikisi de aynı dine mensup ve aynı ırktan olan iki hükümdarı karşı karşıya getirmiştir. Timur, Bağdat’ı alarak Anadolu’ya girmiş, Bayezid ise payitahtından ayrılarak Timur’un diğer adımını beklemeye başlamıştır.

İki ordu nihayet 1402 yılında Ankara’nın Çubuk Ovasında karşı karşıya gelir. Savaşın başında Timur’un ordusunun en ön saflarındaki fil müfrezelerini gören Osmanlı birlikleri dehşete düşmüş, hatta bazı Anadolu beyleri taraf değiştirip Timur’un yanına geçmişlerdir. Orta Çağın En Büyük Meydan Savaşı olarak görülen bu çarpışmayı aradaki güç farkının ve mental olarak bir adım önde olmasının getirdiği avantajlarla Timur kazanmış, Bayezid Han ise yenilerek tutsak edilmiştir.

Timur, savaşı kazandıktan sonra Osmanlı’yı Bayezid Han’ın oğulları arasında paylaştırmış ve Osmanlı’yı yaklaşık 11 yıl sürecek bunalımlar ile dolu Fetret Devrinin içine sokmuştur. Osmanlı, himayesindeki Anadolu beyliklerini tekrar eski beylerine vererek büyük ölçüde sağlanan Anadolu Siyasi Birliğini tekrar bozmuştur.

Timur hakkındaki en keskin fikir ayrılıkları burada başlamaktadır. Timur’a karşı duranlar, iki kardeş orduyu birbiriyle çarpıştırması, Osmanlıyı 11 yıl süren Fetret devrine sokması, İstanbul’un fethini 50 yıl kadar geciktirmesi gibi gerekçeler sunarken; onun yanında yer alanlar ise savaşı Timur’un başlatmadığını asıl suçlunun mektuplarda daha hırçın taraf olan ve iki devlet arasındaki güç farkını göremeyip fitili ateşleyen Bayezid Han’da olduğunu ileri sürerler.

Bu tartışmaların yanı sıra Yıldırım’ın, Timur’un yanındaki tutsak hayatı hakkında da arşivlerde farklı bilgilerin olmasından dolayı fikir ayrılıkları vardır. Bazı kaynaklarda Timur’un Bayezid'e çok iyi davrandığını, onu yanından hiç ayırmadığını ve ölümünden büyük üzüntü duyduğunu yazarken; bazılarında ise onu kafeste ülkesine götürdüğü yazmaktadır.

Çin Seferi ve Vefatı

Timur, Osmanlı tehlikesini ortadan kaldırdıktan sonra Avrupa’da çok büyük bir korku başlamıştı çünkü Timur’la Avrupa’nın arasındaki tampon ortadan kalkmış, koca Avrupa Timur ile başbaşa kalmıştı. Timur ise o dönemki Avrupa’nın sefaletinden dolayı orayı fethedilmeye layık bulmamış bunun neticesinde yönünü en baştan beri asıl hedefi olan Çin’e çevirmişti.

Timur, Çin Seferi için hazırlıklarını yapıp yola koyuldu ancak bir süre sonra yolda rahatsızlandı ve 18 Şubat 1405 tarihinde vefat etti. Cenazesi varlığında hiç yanından ayırmadığı ve veliahtı olarak gördüğü fakat küçük yaşta hayatını kaybeden torunun yanına, Özbekistan’a defnedilmiştir. Bugün onun mirasına yine en çok Özbekler sahip çıkmakta, ona Emir Temur diye hitap etmektedirler.

Yaklaşık 35 yılı savaşlarla geçen 69 yıllık ömründe nice savaşlar kazanarak nice hükümdarlara boyun eğdirmiş, Cengiz Han ve Büyük İskender ile birlikte tarihteki en büyük 3 askeri dehadan biri olarak kabul edilmiştir.

Ünlü Avrupalı yazar Edgar Allan Poe onun hakkında şunları söylemektedir: "O insan olduğu için hayıflanan bir tanrı-kraldı."

Timur Hakkında Kısa Bilgiler

Hiç kan döktüm mü?

Timur’un kuşatma yaptığı yerlerden birisi de Sivas yakınlarındaki bir kaleydi ve bu kaledeki yaklaşık 4 bin okçu Timur’un ordusuna büyük zarar vermişti. Timur kalenin teslim olması halinde hiç kan dökmeyeceğinin sözünü vermiş ancak kale teslim olunca 4 bin okçuyu diri diri toprağa gömmüştür. Bunu yaptıktan sonra tarihe geçecek şu sözleri söylemiştir: "Bakın hiç kan döktüm mü ?"

Bir kör bir topal

Rivayete göre Timur’un askerleri Yıldırım’ı tutsak edip getirdiklerinde Timur çadırında satranç oynamaktadır. Yıldırım’ın geldiğini görünce gülümseyerek ayağa kalkar. Bu gülümsemesini anlayamayan 

Yıldırım: "Tutsak edilmiş bir hükümdara karşı alay edercesine gülmek cihangirlik bahsinde bulunan bir komutana yakışmaz." 

Timur : "Gülümsememde alaycı bir gaye yoktur."

Yıldırım: "O vakit neye gülersin?" (Yıldırım Bayezid’in bir gözü küçük yaşlarından beri çok iyi görememektedir.)

Timur: "Yüce Allah’ın şu dünyayı senin gibi bir kör ve benim gibi bir topala emanet etmesi aklıma geldi ona gülüyorum."

Timur’un Fil Komutanı

Çubuk Ovasında yapılan Ankara Savaşı’nda Timur’un ordusunda bulunan fil müfrezelerinin kumandanının adı bazı rivayetlere göre İsimbuga bazı rivayetlere göre İsimtuga’ydı. Bu isim, yıllar yılı değişerek günümüze kadar gelmiş ve savaşın yapıldığı araziye kurulan Havalimanına Esenboğa olarak adını vermiştir.

Timur’un mezarının incelenmesi

Sovyet antropolog Mikail Geresimov önderliğindeki bir grup bilim insanı mezarın açılıp Timur’un kemiklerinin Moskova’da incelenmesini teklif ettiler. Olanca tepki ve protestolara karşın halkın lanetli olduğuna inandığı kabir açıldı. Mezar açıldıktan 3 gün sonra 22 Haziran 1941 günü Nazi Almanya’sı Hitler önderliğinde Sovyetler’e savaş ilan etti.

Timur’un naaşı Rusya’da dolaştıkça milyonlarca insan savaşta hayatını kaybediyordu. En sonunda kemiklerin tekrar yerine defnedilmesine karar verildi. Timur’un kemikleri yerine defnedildikten günler sonra 2.Dünya Savaşı Sovyetler’in kazanmasıyla son buldu.

Yorumlar