Geçmişten Geleceğe

-Cemile Nur Çakır


Hayata dair daima beklentilerimiz olur. Yaş aldıkça şekil değiştiren, kimi zaman güzelleşen kimi
zamansa çirkinleşen beklentilerimiz... Olması da normaldir elbet. Zira yaratılış gayemiz bile bir
beklenti üzerine kurulmuştur. Biz nasıl Rabbimizden iyilik, güzellik, sağlık diliyorsak; Rabbimiz de
bizden kulluk beklemektedir. Lakin bazen suyun akışına, yağmurun yağışına o kadar bırakırız ki
kendimizi, gayemiz de beklentilerimiz de aklımızdan uçup gidiverir. Bu noktada gerekli olan; ağızların
tadını kaçıran ölüm ile birlikte yapmamız gerekenleri yapmak için çok vaktimiz olmadığını
hatırlamaktır. Böylece kulluğumuzda ihlası, yaşantımızda samimiyeti ne kadar devreye girdirebilirsek
imtihanımızı da o derece kolaylaştırabiliriz.

Su durgunken cenneti kazanmak kolaydır. Peki, ya akarken? Rabbimiz dileseydi dünyada ne çirkinlik
ne de kötülük bırakırdı. Hele ki içimizden şu nefsimizi alıverseydi ne de kolay olurdu Allah'a kul olmak. Ama bizi suyun akışına bıraktı. Günahında, pisliğinde, nefsinde tam ortasında olacağız. Olacağız da tertemiz müminler olarak çıkmaya çalışacağız. Akışın için de akmayan, direnen olacağız. Öyle ki, geçmişten nasiplenip geleceği ihya edeceğiz. Hem de bu ihyayı ve inşayı, adına Z kuşağı dedikleri bir gençlik yapacak. “Şimdiki nesil” diye başlayıp sonu gelmeyen bir nesil var ya, ne yapacaksa o nesil yapacak.

Çağın gittikçe bozulduğunu düşünenlerden değilim. Ahlaki çöküntülerin oluşturduğu bu bozuklukları,
zaman ve mekan kavramından bağımsız olarak düşünüp değerlendiremeyiz. Yani tarihteki her
dönemin sorunları kendine göre büyüktü ve imtihanları bu derecede ağırdı. Zaman ilerledikçe var
olan sorunları çözüme kavuşturabilecek imkanlar da gelişir. Bu nedenle imkan ne fazla ise
yaşanabilecek sorunlar da o derece fazlalaşır. Zaman değişti, teknoloji gelişti; harama meylettirecek
imkanlar arttı ancak haramla mücadele edilebilecek, helal için çalışmalar yapacak imkanlar da aynı
ölçüde arttı.

Umudumuzu şimdi kaybedeceğimiz bir geçmişe sahip değiliz, öyle bir lüksümüz yok. Zira her çağda bir zalim olacak, bir mazlum, bir de zalimin elinden mazlumu alan. Bu kervan böyle sürüp geldi, böyle de gidecek. Bakınız:

-Metin Yüksel bir cuma namazında şehit edildiğinde 21 yaşındaydı.

-Furkan Doğan Mavi Marmara'da şehit olduğunda 19 yaşındaydı.

-Esma Biltacı Mısır meydanlarında hakkı haykırırken şehadete koştuğunda 17 yaşındaydı.

-Yasin Börü kurban eti dağıtırken hedef olduğunda 16 yaşındaydı.

-Abdullah Olçok 15 Temmuz gecesi köprüye koşup şehit olduğunda henüz 20'sindeydi.

-Halil Kantarcı 28 Şubat sürecinde idamla yargılandığında 16 yaşındaydı. Tam 9 yılını hapishanede geçirdi. 15 Temmuz’da ise şehadete koştu.

İsmini saydıklarım Z kuşağının Hak için koşuşturan binlerce gencinden sadece bir kısmı. Daha adını
bilmediğimiz yeryüzünde kim bilir kaç genç ömrünü İslam davasına adadı ve gayesine ulaşıp, Allah’ın
bizden beklediği kulluk mertebesine ulaştı. Bizim de gayemiz daima bu olmalı. Her daim beklenen
olmak için gayret sarf etmeliyiz. Zalimin elinden mazlumu alanlardan olmalıyız. 
Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Tıpkı gelecekte olacağı gibi. Ta ki kıyamet kopana kadar.

Allah bizleri kendisine layık bir kul, Resulüne layık bir ümmet olabilmeyi nasip eylesin.


Yorumlar